In English

23 Aralık 2017 Cumartesi

YENİ BİR EKONOMİK ANLAYIŞIN MECBURİYETİ: DOĞRUSALDAN DÖNGÜSELE

En büyüğünden en küçüğüne, tek hücrelisinden kompleks organizmalara, bitkisinden hayvanına yeryüzündeki bütün canlı türleri olarak tek yuvamız olan dünya bugün istilacı bir türün tehdidi altında. Öyle bir tür ki dünyada yaşamın var olmaya başladığı 4.5 milyar yıldır hiçbir canlı türünün yapamadığını yapıp yaşayış şeklini doğaya göre şekillendirirken daha sonra doğayı kendi yaşamına göre şekillendirmeye başlamıştır. Elde ettiği evrimsel kazanımları sadece kendini düşünerek hayatını daha rahat, ömrünü daha uzun kılmak için kullanırken, adeta Nasreddin Hoca’yı imrendirirmişcesine, gidecek başka yeri olmadığı halde muazzam evi dünyayı büyük bir yıkıma sürükleyen bu türü herhalde okuyucu kolaylıkla tahmin edebilmiştir: taksonomik ismiyle Homo-Sapiens yani biz, insanlar!

Özellikle 18. Yüzyıl’da yaşanan Sanayi Devrimi ve ardından gelişen tarihsel süreç insanoğluna ekonomik sistem olarak kapitalizmi benimsetmiştir. Öyle ki insanoğlu kapitalizm sayesinde daha önce hiç ulaşamadığı bir refah ve zenginlik seviyesine erişmiştir. Fakat kapitalizm yarattığı bu zenginliği ne pahasına elde ettiğini hiçbir zaman göz önüne almamıştır. Ta ki çevresel sorunların mikro düzeyden uluslararası düzeye erişmeye başladığı 1970’lere kadar. Bu tarihten itibaren başını Avrupa Birliği’nin çektiği pek çok uluslararası kurum ve kuruluş insan kaynaklı doğa yıkımlarının önüne geçilmesine uğraşmaktadır. Fakat bu uğraşların sonuç vermediği; insanlığın daha fazla üretim, büyüme, kar maksadıyla dünyayı sona götürmeye devam ettiği görülmektedir.

Günümüz ekonomik sistemi kapitalizmin şekillendirdiği ve gerektirdiği gibi ‘yap-kullan-at’ çizgisi üzerine kuruludur. Yani bir bakıma doğrusaldır. Bu doğrusal ekonomik sistem her ne kadar tüketimi, karı ve dolayısıyla da ekonomik büyümeyi sağlayabilse de yaşamın doğasına aykırılığıyla dünyanın geleceğini tehdit eden ekolojik bir yıkıma karşı gözleri kapalı durumdadır. Fakat dünya üzerinde var olan yaşamın doğası döngüseldir. Bu döngüsellik müthiş bir tasarruf ve etkinlik sağlamaktadır. Bu tasarruf ve etkinlik sayesinde yaşam bu kadar çeşitli ve yaygındır. İnsanoğlunun en çok övündüğü yaratımlarından bir olan teknolojiyi geliştirirken sıklıkla doğadan ilham almış olmasına karşın aynı ekonomik sistemi ve yaşayış biçimini kurgularken doğadan hiç nasibini alamaması şaşılacak bir durumdur.

Yukarıdakilerden rahatlıkla çıkarılabileceği gibi ekonominin döngüsel bir şekilde yeniden tasarlanması bir zorunluluktur ve her geçen gün geç kalınmış zaman aralığını genişletmektedir. Zira yapılan birçok bilimsel çalışma, gerekli önlemlerin alınmamaya devam edilmesi halinde insan kaynaklı çevre problemlerinin en büyüklerinden biri olan küresel ısınmanın kötü etkilerinin geri döndürülemeyeceğini ortaya koymuştur. Bu çerçevede döngüsel ekonomi yönünde atılacak ilk adımlardan biri bugün insanlığın yaşadığı tüketme paranoyasını aşmaya çalışmaktır. Bugün tüketimin bir araç olmaktan çıkarıp yaşama amacı haline getirildiği düşünüldüğünde şüphesiz ki bu durumun değiştirilmesi doğrusal ekonominin zararlarını gidermede önemli bir etken olacaktır. Öte yandan hayatımıza adeta Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sından çıkıp girmiş olan, kullan-at biçiminde tezahür eden tüketim biçimi de değiştirilmesi gereken bir diğer durumdur. Bu şekilde ortaya çıkan atıklar doğada uzun süre kalmakta ve bu sebeple ekolojik problemler doğurmaktadır. Bu durumu değiştirmenin yolu ikinci el piyasaların önemini arttırmak ve tamir, onarım gibi faaliyetleri özendirmektir. Döngüsel ekonomiye geçişte dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta ise enerjinin etkin kullanılması ve çevreci yollarla yani yenilenebilir kaynaklardan elde edilmesidir. Bu konu Türkiye gibi dış açığının en önemli kalemini enerji ithalatı oluşturan bir ülke için çok daha ehemmiyetlidir. Öte yandan insanlarda bir çevre bilincinin oluşturulması ve geri dönüşüm kültürünün benimsetilmesi bu yolda yapılan en önemli eylemlerden biri olacaktır. İnsanların yaşanabilir bir çevreyi refah unsurlarından biri olarak kabul etmeleri, doğaya bakışı pozitif yönde etkileyecektir.

Bugün yaşadığımız ve dünyanın geleceğini tehlikeye düşüren küresel ısınma dâhil pek çok çevresel problemin temel sebebi üretim, tüketim gibi ekonomik faaliyetlerdir. Bu çerçevede İktisat bilimi çevreye, doğaya sırtını dönmek bir yana bu olumsuz durumun tersine çevrilmesinde başı çeken bilim dalı olmak durumundadır. Kapitalizmin en büyük mottolarından ihtiyaçların sonsuzluğu, fayda ve kar maksimizasyonu, rasyonel insan kavramları bugün her zamankinden daha çok eleştirilmek zorundadır.

Kaynaklar